Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Eski Genel Müdürü hemşerimiz Bayram Bilge Tokel, Bozkır’ın tezenesi merhum Neşet Ertaş’ın hayatını konu alan sinema filmi için kendisinin neden projeye dahil edilmediğini belirterek tepki gösterdi.
Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Eski Genel Müdürü hemşerimiz Bayram Bilge Tokel, Bozkır’ın tezenesi merhum Neşet Ertaş’ın hayatını konu alan sinema filmi için kendisinin neden projeye dahil edilmediğini belirterek tepki gösterdi.
Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü, Türkiye Yazarlar Birliği genel sekreterliği ve genel başkan yardımcılığı görevlerinde bulunan Bayram Bilge Tokel, merhum Neşet Ertaş ile ilgili çekilecek olan sinema filmine yönelik açıklamalarda bulundu.
Tokel, açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “Merhum Neşet Ertaş’la ilgili çalışmalarımı ve kendisiyle olan yakınlığımı bilen herkesin bugünlerde haklı olarak sordukları bir soruya topluca cevap vermek ve kamuoyunu aydınlatmak amacıyla bu açıklamayı yapma ihtiyacı duydum. Soru şu: Neşet Ertaş ile ilgili ilk kitabı yazan (Neşet Ertaş Kitabı, 1999); çekilen iki belgeselin (Bozkırın Tezenesi , Bir Garip) her aşamasında emeği olan; 25 yıl aradan sonra çıktığı ilk TV programıyla (Gönül Dağı,1999) yeniden halkla buluşturan; yine 25 yıl sonra ülkemizde verdiği ilk konsere (Harbiye Açık Hava Konseri, 2000) razı eden; konuk olduğu son TV programını (Salkım Söğüt, 2011) gerçekleştiren ve bütün bunlar için “Bayram Gardaş beni kör kuyunun dibinden kendi elleriyle zorla çekip çıkardı” dediği biri olarak bu projede ben niçin yoktum? “
NEŞET ERTAŞ KENDİ HAYATININ FİLM YAPILMASINA HİÇ SICAK BAKMADI
Neşet Ertaş’ın kendi hayatının film yapılmasına hiç sıcak bakmadığını vurgulayan Tokel, “
Neşet Ertaş, hayatının filme çekilmesi konusunda ne düşünüyordu? Bu proje iki yıl önce besteci, müzisyen ve yönetmen dostum Özhan Eren arcılığı ile yapımcı M. Uslu tarafından bana teklif edildi. Kabul etmem için de iki yıl ısrarcı olundu. En sonunda benim “Neşet Ertaş Kitabı”na çok cazip bir telif ödeyerek güya kitabın filmini çekmek gibi bir hile-yi şeriyye bulundu. Kabul etmedim. Çünkü Neşet Ertaş’ın, kendi hayatının sinema filmi yapılmasına hiç sıcak bakmadığını biliyordum. Şöhretinin ilk yıllarından itibaren çeşitli zamanlarda bu tür teklifler yapıldığını ve asla kabul etmediğini sık sık anlatırdı. 1998’de TRT adına “Bozkırın Tezenesi” belgeselini çekmek için Almanya’ya gittiğimizde gönülsüz olduğu için günlerce çekime başlayamamıştık. Sonunda, biraz da yapacağımız işin film değil belgesel olduğunu anlatarak ikna etmiştik. Bunlar ortada iken, yine de aileyi temsilen oğlu Hüseyin Ertaş’la sürekli istişare halinde olmayı gerekli gördüm. Çünkü bütün bunlara rağmen, doğru olan, bu konuda son kararı ailesinin vermesi idi. Belki belirli şartlarda yapılmasına sıcak bakabilecekleri gibi karşı da çıkabilirlerdi. Nitekim öyle oldu ve Neşet Ertaş’ın, oğlu Hüseyin’e böyle bir şeyin yapılmaması ile ilgili vasiyette bulunduğu ortaya çıktı. Artık konu kapanmış, vasiyetin yerine getirilmesinden başka yapılacak bir şey kalmamıştı. Fakat gözünü para hırsı, şöhret hırsı ve yükselme hırsı bürüyen birileri için gün doğmuştu. Türküleri, yaşamı ve felsefesiyle hayatını halka, Hakk’a ve hakikate adayan bir büyük Halk Ozanı, bu değerleri hiçe sayan bir anlayışın elinde marketing bir figüre dönüştürülmek isteniyordu. Atası Yunus gibi bu dünyaya gönüller yapmaya gelen büyük Ozan’ın halkımızın gönül kabesindeki tahtını sarsmaya hiçbir şeyin ve hiç kimsenin gücü yetmeyecektir. Sazın, sözün, türkünün, kısacası Neşet Ertaş’ın “has ve hakikatli” sevenlerine ve aziz halkımıza saygıyla arz ederim.”ifadelerini kullandı.